Zaman içinde teknolojinin de gelişmesiyle birlikte hayatımız hemen hemen her alanda daha da kolaylaşmıştır ve kolaylaşmaya da devam ediyor. Bu durumu hayatımızın içinde dengeli kullanabiliyorsak bizim için bir sorun teşkil etmez. Aslı sorunumuz ise bize verilen hazır şeyleri tüketmek, üretmeye çalışmamaktır. Ülkemizde yapılan çalışmalara göre kitap okuma oranı 2018 verilerine göre %0,1 ile çok gerilerdedir. Eve kapandığımız bu günlerde okuma oranı her ne kadar artmış olsa da kendimizi geliştirmek adına daha da fazla çaba harcamalıyız. Okumaktan kasıt sadece derslerde başarılı olmak, sınıf geçmek ya da diploma almak olmamalıdır. Gerçek bir okur bilgi edinebilmeli, edindiği bilgiler üzerine düşünüp yorumlar yapabilmeli, bunları harmanlayarak  kendi hayatında gördüğü sorunları veya bir şeyin eksik olduğunu hissettiği durumları yorumlayarak düşünceleri üzerine bir şeyler üretebilmelidir. Düşünen ve üreten bir toplum ise ülkesinin kalkınmasında önemli rol oynayacaktır. Gelişen, üreten bir toplum kendi bağımsızlığını her alanda kanıtlayarak kendine bir yer edinecektir.  Elimizden geldiğince yaptığımız işleri düşünerek, bir mantık çerçevesinde ezbere dayalı olmadan yaparsak verimimizi arttırmış oluruz. Örneğin bir matematik konusunda verilen formülü bir soruda kullanarak ne işe yaradığını anlamamız, bize sorularda işin mantığını anladığımız için düşünmeye sevk edecektir. Düşünmek bizleri geleceğimizi şekillendirmemizi, kendimizi geliştirmemizi, öğrenmemizi sağlayacaktır. Bunların yanı sıra bir hobi edinmek, yeni bilgilerle donanmak, sosyal kulüplere katılmak, gönüllü olarak çalışmalar yapmak hem kendimizi geliştirmemizi hem de çevremize yararlı olmamızı sağlayacaktır. Kısaca özetleyecek olursak düşünen ve üreten bir toplumun yeri gerçekten çok üst bir konumda olacaktır. Geleceğimizi şekillendirmek, körü körüne bir şeylere bağlanmamak ve her zaman hazırı tüketmemek adına düşünmeli ve üretmeliyiz.